MOLİERE

(d. 1622 - ö. 1673)

Alt sayfalar:

Moliere (asıl adı Jean-Baptiste Poquelin), 15 Ocak 1622 yılında Paris’de doğmuştur. Fransız oyun yazarıdır. Moliere, sarayın döşemelerini yapan bir mobilyacının oğluydu. Paris’in en iyi okullarından College de Clermont’da öğrenim gördü. 1643’te lllustre-Theâtre adlı bir tiyatro topluluğu kurdu, sahne adı olarak Moliere’i seçti.

Moliere’in bilinen ilk yapıtları, 1655’te Lyon’da sahnelenen L’Etourdi ou les contretemps ve 1656’da Beziers’de oynanan Le Depitamoreux’ydü. Moliere ve topluluğunun ilk başarılı temsili ise 1658’de Louvre Sarayı’nda Kral XIV. Louis önünde oynanan Comeille’in Nicomede’iydi. Moliere, ertesi yıl ilk önemli komedisi sayılan ve Paris’te sahnelenen ilk oyunu olan Les Precieuses ridicules’ü yazdı. Sosyetenin kibar davranışlarına özenen iki taşralı genç kızı konu alan bu oyun, Moliere’in bütün yapıtlarında öne çıkan bir temanın ilk işlenişiydi; Moliere burada, toplumsal kuralların gerektirdiği yüzeysel kibarlıkla altta yatan içgüdüsel davranış arasındaki uyumsuzluğun yarattığı gülünçlüğü ele alıyordu.

Moliere’in topluluğu 1661’de, Kardinal Richelieu’nün bir tiyatro binası olarak yaptırdığı Palais Royal’deki (Kraliyet Sarayı) bir salona taşındı. Moliere’in bütün “Paris” oyunları burada sahnelenecekti.

1662’de sahneye konan ünlü oyunu L’Ecole des femmes daha ilk gecesinde skandal yarattı. Seyirciler ve yetkililer, artık hiçbir değere saygısı kalmamış bir komedyenle karşı karşıya olduklarını düşünüyorlardı. Oyun, kadınlardan çekinen ve bu yüzden de saf, gözü açılmamış bir genç kızla evlenerek onu kendi ilkeleri doğrultusunda yönetmek isteyen bir erkeği konu alıyordu. Oyunun sonunda adam genç eşine âşık oluyor, ama aşkı dile getirmesini ve kadınlara bir sevgili gibi yaklaşmasını bilmediği için gülünç durumlara düşüyordu. Moliere oyuna gelen eleştirilere 1663’te La Critique de L’Ecole des femmes (Kadınlar Mektebinin Tenkidi) ve L’lmpromptu de Versailles (Versailles Tuluatı) adlı tek perdelik oyunlarıyla karşılık verdi. Bunlardan ilkinde komedi anlayışını yansıtıyor, İkincisinde ise oyuncuların dinlenme odasını ve prova sırasında sahne arkasındaki konuşmaları çok gerçekçi bir bakışla anlatıyordu. Moliere 1662’de Armande Bejart’la evlendi. Üç çocuğu oldu, ama bunlardan yalnızca biri yaşadı.

1664’te sahnelenen Le Tartuffe, ou l’imposteur (Tartuffe) adlı oyunu Kadınlar Mektebi’nden de daha büyük bir gürültünün kopmasına yol açtı. Oyun kilisenin baskısıyla yasaklandı ve ancak 1669’da yeniden oynanma olanağı buldu. Tartuffe, bir tür danışmanlık ve eğitmenlik rolüyle bir burjuvanın evine kapağı atmış, dindar görünüşlü bir sahtekârın serüvenleri üzerine kuruluydu.

Moliere Tartuffe’ün yasaklanmasına karşın, daha da kışkırtıcı bir oyun olan Dom Juan, ou le festin de Pierre’i sahneye koydu. Don Juan, aristokratik bağımsızlık ilkesini hiçbir borç ya da yükümlülük tanımamak ve Tanrı’yı da hiçe saymak noktasına kadar vardıran, ama herkesin kendisine karşı yükümlülüklerini yerine getirmesini de istemekten geri kalmayan tipik bir Moliere kahramanıydı. Uşağı Sganarelle ise gerçekçiliği, dindarlığı ve ürkekliğiyle her bakımdan efendisinin tersiydi. Bu iki kahraman, Cervantes’in Don Quijote ile Sancho Panza’sının Fransız edebiyatındaki karşılığı olarak da görülebilir. Don Ouijote’nin hayalciliğinin yerini, Don Juan’da edepsizlik almıştır. Sonunda Don Juan, tanrıtanımazlığından ötürü cehenneme gönderilir, ama bu arada seyirciyi eğlendirmeyi ve onların ikiyüzlülüklerini de açığa çıkarmayı başarmıştır.

Moliere, 1666’da da en başarılı oyunlarından sayılan Le Misanthrope’u sahneye koydu. Komedinin kahramanı Alceste; ilkelerine sımsıkı bağlı, hiç kimseyi beğenmeyen, ama bu arada kendi kusurlarının hiç farkına varamayan yeni tip bir budalaydı.

Moliere’in en ünlü oyunlarından biri olan L’Avare (Cimri) ilk kez 1668’de sahnelendi. Yapıt, şiiri andıran bir düzyazıyla yazılmıştı. Geleneksel komedinin bütün kalıplarını dönüşüme uğratılarak kullanıldığı bu oyun, kahramanının çelişkisini fazla sert ve çıplak bir tarzda göz önüne serdiği için önceleri pek tutulmamıştı. Cimrinin para tutkusu, oyunun bazı sahnelerinde gaddarlık, patolojik bir yalnızlık, hatta açıkça, çılgınlık noktasına varıyordu. Sonradan Goethe Cimri’nin bir komedi değil, bir trajedi olduğunu öne sürmüşse de bu yorum abartılı sayılabilir. Çünkü komediye özgü olan temel çelişki, insanca olmayan amaçlarla insani içgüdüler arasındaki karşıtlık, burada da ortaya çıkar, ama Moliere seyirciye neşeli bir gülünçlüğü değil, saçmalık ve sakilliği hissettirir.

Moliere’in 1668’de sahnelenen öteki oyunu George Dandin uzun süre bir fars olarak değerlendirilmiştir. Günümüzdeki bazı eleştirmenlere göreyse, Moliere’in belki de en özgün, en gözü pek yapıtıdır. Komedinin kahramanı Dandin. kendi budalalığını kabul eden, ama her şeyin ters gittiği bu dünyada akıllı olmanın da işe yaramadığını öne süren ironik bir tiptir. Haklı olduğu sezilmekte, ama kendisi haklı olduğunu bir türlü açıkça kanıtlayamamaktadır.

Moliere’in sağlığı 1669’dan sonra giderek bozuldu. Gene de 1670’te başyapıtı sayılan Le Bourgeois gentilhomnie’u sahnelemeyi başardı. Bu, Moliere’in en sevinçli, en mutlu komedilerinden biriydi. Orta sınıf içindeki yükselme ve sınıf atlama çabalarım konu alan oyunun kahramanı Jourdain, boş ve anlamsız sözleriyle sözlerin gerçekten boş olduğunu ister istemez hissettiren, cömert yaradılışlı, ama bundan da utanç duyan, sevimli bir tipti.

Hastalığına karşın, ömrünün son yıllarında Moliere üç önemli oyun daha sahneledi: 1671’de sahnelenen Les Fourheries de Scapin (Scapin’in Dolapları), 1672’de sahnelenen Les Femmes savantes ve 1673’te sahnelenen Le Malade imaginaire (Hastalık Hastası). Bu son oyun, ölümden ve doktorlardan korkan bir hastalık hastasının kuruntularıyla birlikte tıp mesleğini ve doktorların bilgiçliğini de alaya alıyordu. Oyunun üçüncü gecesinde Moliere sahnede fenalık geçirdi ve evine götürüldükten hemen sonra öldü.

Moliere’in aynı zamanda bir oyuncu olması yazdıklarını da etkilemiştir. Oyunlarının karakterleri, kendi tiyatro topluluğunun oyuncularını andırır. Kendisi de genellikle, çabuk kızan adam, uşak, aldatılmış koca, dar kafalı burjuva ve “Moliere denen herife” söven yobaz ihtiyar gibi rollere çıkmıştır. Gerçek yaşamda, hatta provalarda yaşadığı durumları kolayca bir oyun malzemesi haline getirmekte ustadır. Bu yüzden çoğu oyunlarında bir doğaçlama havası görülür; modeli önceden belirlenmiş bir oyun yazmaz, o anda bulduğu, eline geçen konuyu ya da insan tipini oyunlaştırır. Örneğin Le Mariage force’de Rabelais’nin roman kişisi Panurge’ün evlilik konusundaki kuşkularını kendine çıkış noktası yapar. Le Medecin malgre lui’de ise dayaktan kurtulmak için kendine doktor süsü veren bir oduncuyla ilgili bir ortaçağ masalından yola çıkar.

Oyunların konulan ve olay örgüleri, belli bir tartışmayı başlatmak için çoğu zaman yalnızca bir araç işlevi görür. Bu konuşmalar içinde, oyun kişileri, birbirlerinin görüş ve sözlerindeki yanlışlık, anlamsızlık ya da çelişkiyi ortaya çıkarırlar. Roller sık sık değişir, akıllı adam aptal durumuna düşer, budalanın da derinde yatan bir mantığın sözcüsü düzeyine yükseldiği olur. Bu nedenle, Moliere’in oyunlarını bir akılcılık savunusu olarak görmek yanlış olun Moliere’de akılla akılsızlık birbirine çok yakındır; bu ya-kınlık, Moliere komedisinin çağı için çok yeni bir kavramı, saçmalık kavramım öne çıkarmasını sağlar. Eğer bir söz ya da olay, her türlü akılcılık sınırım aştığı halde bizi güldü-rüyorsa, Moliere’e göre burada akılla budalalık sürekli yer değiştiriyor demektir.

Moliere, klasik çağın ve günümüzün ölçülerine göre, profesyonel bir yazar ya da edebiyatçı değildi. Oyunlarının tümünü, yayımlamak amacıyla değil, hemen oynanmak amacıyla yazmıştır.

Bağlantılı sayfalar:

Cimri/Cumhuriyet Dönemi/Erol Güney/Harpagon (Tirat)/Hastalık Hastası/Kibarlık Budalası/Sersem Kocanın Kurnaz Karısı/Tartuffe/Tartuffe (Tirat)/Tiyatro Türleri/Toinette (Tirat)/Çömlek